Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Afrin’deki askeri harekatı hakkında. Peki hangi haklarla o silahlı kuvvetler orada bulunuyor?

Türk tarafının ileri sürdüğü gerekçeler ve haklılıklar neler olursa olsun, daha önce Suriye Arap Cumhuriyeti’in kuzey sınırlarında ”Fırat Kalkanı,” şimdi de ”Zeytin Dalı” harekatıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kendi kendini davet eden askeri oprasyonlarının amaçları hakkinda, sözde ”terörist gruplarla mücadele” veya ”güvenlik bölge oluşturması” gibi aynı şekildeki sahte gerekçeler ileri sürülüyor. Her ne olursa olsun, bir şey çok nettir; açık, keyfi bir siyasi karar gerçekleştirilmiş, egemen bir ülkenin toprakları istila edilmektedir. Sonuç aynıdir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hiçbir şekilde orada bulunma hakkı yoktu ve şimdi de yoktur…

Ve işte sebebi…
– Osmanlı-Türk Devleti 03.03.1878 San-Remo ve 13.06.1878 Berlin Antlaşması ve 1895 yılı Mayıs reformları programı gereyince Osmanlı-Türk Devleti Batı Ermenistan’da ve Kilikya’da reformlar gerçekleştirmekle yükümlü kılınmıtı. Bunun yerine birbirlerinin devamı olan her üç Türk Hükümetleri (Osmanlı, Genc-Türk ve Mustafa Kemal Hükümetleri) 1894-1923 yılları arasında, Batı Ermenistan’da ve Kilikya’da Soykırım ve tehcir gerçekleştirdiler.
– Müttefikler (Itilaf Devletleri) ile Türkiye arasında imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşmasının (30 Eylül 1918) 16. Maddesi gereğince Türkiye “Hicaz, Asir, Yemen, Suriye ve Mesopotamya’daki Osmanlı birliklerini Itilaf Devletlerinin kumandanlarına teslim etmekle…, Türk birliklerinin Kilikya’dan çıkarmakla yükümlü kılmıştı”.
– Rusya Hükümeti 11 Ocak 1918 de “Türk-Ermenistanı” (Batı Ermenistan) hakkında özel bir dekret kabul etti,
– Kilikya Ermenileri 4 Ağustos 1920 de Klikya’nın bağısızlığıyla ilgili bir bildirge kabul ettiler.
– ABD (Amerika Birleşk Devletleri) 28. Başkanı Woodrov Wilson’un aldığı tahkim kararına göre, Türk Silahlı Kuvvetleri 22 Kasım 1920 den sonra Batı Ermenistan’ın dört vilayetinden dışarı çıkmakla yükümlü kılınmıştı.
– Tahkim kararıyla kararlaştırılan topraklar meselesi Sevr Antlaşmasının 89. Maddesine göre şu şekilde formüle edilmiştir; “Türkiye, Ermenistan, bir de Yüksek Taraflar gibi, Erzurum, Trabzon, Van ve Bitlis vilayetlerinde, Türkiye ve Ermenistan arasındaki sınırın saptanması işini Amerika Birleşik Devletleri kararına bırakılmasını ve onun vereceği kararın kabul edilmesini, Ermenistan’ın denize çıkışı ile sözü geçen sınıra bitişik bütün Osmanlı topraklarının askerileştirilmesine ilişkin ileri sürülebileceği bütün hükümleri kabul etmeği kararlaştırmışlardır”.
– Batı Ermenistan Ermenileri ve Batı Ermenistan’ın daimi, silahlı olumlu tarafsızlık ile ilgili 29 Mart 2011 tarihinde alınan karar uyarınca; demek oluyorki, Türk Silahlı Kuvvetleri’in en az Wilson’un aldığı tahkim kararı uyarınca Ermenistan’a tahsis edilen o topraklarda bulunma hakları yoktur.

Sonuç olarak tüm dünyanın ilgisini Türkiye Cumhuriyeti’nin tamamen hukuksuz ve yasadışı eylemleri üzerine çekmenin artık zamanı gelmiş, buna göre Türk Silahlı Kuvvetleri;
1. 98 yıldır Batı Ermenistan’ı ve Kililkya’yı işgal etmekte,
2. o işgal edilmekte olan topraklardan, bölgedeki halklar ve devletler için yeni ve daha tehlikeli saldırganlık tehdidi oluşturmaktadır.

Yakın Doğu’daki halkların ve devletlerin geleceği, uluslararası toplumun askeri-siyasi kararları ve attıkları adımlarla yakından ilişkilidir. Son 30 yılda, çeşitli güç merkezlerinin desteğiyle ”Neo-Osmanlı” bir politika izleyen ve sadece kendi çıkarları peşinde koşan, yani Türkiye Cumhuriyeti kendi kendisini zevkle Orta-Doğu’daki askeri-siyasi, saldırgan ve tehlikelerle dolu süreçler içine çekti. Buna göre, son zamanlara kadar benzer programlarda aşırı islamcı grupları ve teröristleri desteklemekle, silahlandırmakla, yönetmekle, sponsorluk yapmak ve barındırmakla yetiniyordu… Daha hangi durumlarda bu gruplara yardım ettigi bilinmiyor… Ancak görünüşte asılsız o programlara rağmen şimdi durum oldukça değişti, bunun tanıklığı Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Suriye Cumhuriyeti’nin kuzey bölgelerinde yukarıda sözü edilen huhuksuz çifte askeri operasyonlarin yapılmasıdır.

Türk yetkililerin görünen apaçık ilgisi, bölgedeki devletlerin parçalanması ve zayıflatılması sürecine katılmak olduğudur. Ve buda demek oluyorki, tamamen hukuksuz ve kanunsuz olan bu süreç bugün yeni bir ivme ile, tehdit ve meydan okumaların bir yeni paketiyle ve topraklar ele geçirmekle devam ediyor. Ancak son eylemler aslında bumerang gibi çalışyor ve bu durumda ortaya çıkan sorunlar artık Suriye’yi, Irakı veya Lubnan’ı değil de tam da Türkiye Cumhuriyeti’ni ilgilendirebilir.

Uluslararası ilişkiler hukuksal-siyasal temeller üzerinden değil de henüz istekli-siyasal temeller üzerinden devam etmekte, Orta Doğu bölgesi insani krizlerin, saldırganlıkların, zoraki göçlerin, imhaların ve daha birçok suçların hedefi ve tiyatro sahnesi olarak kalacaktır.
Tarihsel gelişimin olağan seyrini hiç kimsenin durduramayacağı bir gerçektir. Elbette değişkler olacak, lakin bu demek değildirki, bütün bunlar “ateş ve su içinden” halkları geçirme yoluyla gerçekleşsin.

Çözüm bir ve tek olandır.

Sadece hukuksal ve siyasal süreçin başlamasının zamanı çoktan gelmıştir ki, amaç uluslararası hukuk çerçevesinde Ermenistan’a ait olup, işgal edilmiş topraklardan Türk işgalcılarını çıkarmak olmalı, özellikle de Batı Ermenistan’dan ve Kilikya’dan. Bu ilk adım olmalı, bölgenin halklarına, özellikle Ermeni’lere, Kürt’lere 1918-1920 yıllarında verilen haklarına saygı göstermek ve gerçekleştirmek olmalı. Ancak bu şekilde istikrarlı ve kalıcı barışın sağlanması mümkün olabilir. Aynı zamanda bölgedeki bütün halklar ve devletler arasında işbirliği teşvik edilmelidir.

Tigran Pashabezyan
Batı Ermenistan Cumhuriyeti (Ermenistan) Başbakanı

30.01.2018 թ.

——————

Ermenice’den Türkçe’ye çeviren: Vrezh Kosayan

 

error

Enjoy this blog? Please spread the word :)